Kurumsal hayattan, Pilates eğitmenliğine…
12 Ekim 2017
Ekonomi Politikası ve At Arabası
7 Kasım 2017
Tümünü gör

Bütçenin üç belalısı

 

2018 bütçesi komisyona sunuldu ve cebimizden daha fazla vergi çıkacağı da resmileşti. Amaç, bu yıl sonunda GSYİH’nin %2’ni aşarak piyasada özel sektöre borçlanacak kaynak bırakmayan bütçe açığını gelecek sene daraltmak. Ama, hükümet bunu beceremez, çünkü bütçe teşviki olmadan ekonomide ivmeyi korumak imkansız hale geldi. Daha da beter bir haberim var size. Yalnız FÖŞ’te var bu haber. Çünkü ben gelecek 10 yılın tahminlerine yoğunlaşıyorum. Siz ve çocuklarınız her sene daha fazla vergi ödeyeceksiniz. Daha yüksek enflasyona razı olacaksınız ve emekli olunca da maaş olarak üçün birini alacaksınız. Çünkü bütçenin 3 belalısı var ki bunlardan kurtulmak imkansız. Kene gibi değil, AİDS virüsü gibi hücrenin DNA’sına yapıştılar.

Bütçenin en insafsız yanı toplanan verginin takriben %60’nın dolaylı, yani tüketim üzerinden alınması. Bu vergi fakirin bütçesine zenginden daha fazla yük bindirir. Adalet yok bu dünyada ya, gelecekte hiç olmayacak.

Bütçede tasarruf hayaldir, çünkü öyle bir trene bindik ki, yolda istasyon yok, inmek de imkansız. Bütçenin ilk belalısı Yap-İşlet-Devret, ya da modern tanımı ile Kamu Özel Sektör Ortaklığı (KÖSO) ile yapılan projeler. Halk ağzıyla mega-projeler, Avrasya Tüneli, 3cü Boğaz Köprüsü, vs. Türkiye KÖSO’yu en başarılı uygulayıp altyapısını yenileyen ülkedir ve AKP’ye şapka çıkartırım. Fakat son zamanlarda işin cılkı çıktı. Özel sektörle risk paylaşımı felsefesine dayanan model, kanka müteahhitlere rant dağıtıp karşılığında da partiye seçim finansmanı sağlamaya döndü. 2018 yılında köprü, tünel ve şehir hastanelerinin taahhüte bağlanmış gelir eksiğini kapatmak için bütçeden takriben 6 milyar TL ödenecek. Hükümet bu durumun geçici olduğunu, ilerleyen yıllarda trafik ve şehir hastanelerinde hasta sayısı arttıkça, projelerin kara geçip devlet kesesine yük olmak şöyle dursun, gelir üreteceğini iddia ediyor.

Edemezler. Sebepleri de basit. Köprü-otoyolda fiyat dolara endeksli. TL sürekli değer kazanmalı ki geçiş ücreti sabit kalsın, aksi halde her sene zam gelecek ve vatandaş büyük kolaylık olsa dahi bu güzergahları kullanamayacak. Ya da şimdi olduğu gibi devlet kesesinden sübvansiyon devam edecek. Şehir hastanelerinde KÖSO modeli hatalı, çünkü artık orta-üst ve üst gelir sınıfı nerdeyse hiç kamu sağlık hizmeti kullanmıyor, özel sağlık sigortasına/tesislerine döndü. Şehir hastanelerinin müşterisi büyük ölçüde SG tarafından finanse edilen vatandaş. Yani, bu hastanelerin geliri devletten. Devlete ödeyeceği katkı da devletten. Siz bu modeli anladınız mı kardeşim? Durun daha bitmedi, yakında bir düzineden fazla şehir hastanesi hizmete girerken, Çanakkale Köprüsü, İzmir Otoyolu derken yarım düzine mega-proje de Hazine’den kaynak emecek. O 6 milyar ödeme birkaç yıl içinde 16 milyar TL olur ve sürekli artar.

İkinci bela savunma harcamaları. TSK artık en üst teknoloji ile donatımlı, asimetrik savaşa hazır bir konsepte geçiyor. Harcamalar akıl almaz tempoda tırmanıyor. Askeri uzman Metin Gürcan’a göre 2018’de savunma ve donanım harcamaları 26 milyar dolara varacak, yani GSYİH’nın %3’nü geçecek. Zaten bu yüzden de vergilere zam geliyor. Daha yolun başındayız. Güneyimiz’de yanan ateş on yıl daha bitmez. DAEŞ’in sahneden çekilmesi ile o coğrafyaya hakimiyet savaşları, Sünni-Şii çekişmesi, Arap-Kürt davası, Suriye’de Esat meselesi var. TSK zorunlu olarak harcayacak. Ne kadar harcar? Jet filosu baştan aşağı yenilenecek, uçak gemisi hülyasındayız, insansız hava araçları yapıyoruz, istihbarat uydular gönderiyoruz uzaya. Artık siz hesap edin.

En içinden çıkılmaz ve yalnız bütçeyi değil, ekonomiyi de bitirecek ikilem ise sosyal güvenlik açıkları ve sosyal yardım bütçesi. Herkes ağzına sakız etmiş, “Türkiye genç toplum, müthiş bir demografik avantajı var.” Yani ilerleyen yıllarda işgücü hızla artacak, SG sistemi fazlaya geçecek, hatta tasarruf açığı problemini bile çözecek. Hayal. Genç işsizliği %20’yi aşmış. O rakam bile suni, çünkü devlet işverene para ödüyor gençleri çırak yetiştirsin diye. Bakın, bu eğitim seviyesi ile Türkiye dünya ile rekabet edemez ve istihdam/nüfus oranını yükseltemez. İstihdam edilenlerin reel ücreti her daim düşük kalır. Bağımlı (iş gücün katıl(a)mayan) toplum kesiti devlet yardımına muhtaçtır. Öte yanda siyasi mülahazalar yüzünden emeklilik yaşını yükseltmek de mümkün değil. Halbuki, sağlık teknolojilerindeki inkişaf sayesinde emekliler daha uzun süre hayatta kalıp sisteme katkılarının çok üstünde bir meblağ geri alıyor. Sistemin aktueryel yapısı temelinde kırık, düzelmez.

Size 2013 yılında yayınlanan bir araştırmadan paragraflar vereyim: “Sosyal güvenlik açığında dünya ortalaması % 8,3 iken, devlet katkısı hariç hesaplandığında bu oran Türkiye’de % 13,7’dir. Dünya Bankası’nca yürütülen çalışmalara göre, sosyal güvenliğin yeniden yapılandırılmasına yönelik yeterli önlemler alınmadığı takdirde, sadece emeklilik programlarının finansman açığının GSMH’ye oranının 2020 yılında % 7.6 ve 2050 yılında da %14 seviyesine ulaşacağı tahmin edilmektedir. Öte yandan, sosyal güvenlik açıklarının bugünkü durumunu koruması halinde, mevcut açıkları kapatmak için çalışanların ücretlerinden kesilmesi gereken prim oranının 2010 yılında %77’e çıkacağı (kastedilen devlet katkısı olmasa işçinin ödeyeceği prim) , 2050 yılında ise ücretlerin tamamı prim olarak ödense bile açıkların finansmanına yetmeyeceği tahmin edilmektedir”

(Kaynak: Türkiye’ de Sosyal Güvenlik Açıkları ve Sosyal Güvenlik Ahlakı https://www.researchgate.net/publication/312318447_Turkiye’_de_Sosyal_Guvenlik_Aciklari_ve_Sosyal_Guvenlik_Ahlaki_Social_Security_Deficits_in_Turkey_and_Social_Security_Morality)

Nitekim, 2018 yılında bütçeden SG sistemine ödenecek miktar 90 milyar TL olacak. Dikkat edin, 2017 yılında uzun yıllar azalan kayıtsız çalışan oranı bir kez daha yükselmeye başladı. Eğer DİSK araştırma ekibinin bulguları doğruysa, bu sene istihdam artışının büyük bölümü devlet prim teşviki ile işe alınan ve SG primi katkısı olmayan genç ve kadınlardan geliyor. Daha da vahimi , son 4 yılda (TUİK sağolsun), ekonomik büyümenin istihdam elastikiyeti azaldı, yani artık daha az istihdam üreterek büyüyoruz.

Peki ne olacak? Çok basit. Hükümetler ya daha az maaş ödeyecek, yatırımı kısacak, sosyal yardımları bütçeden çıkartacak, ya da her sene daha fazla borçlanarak REEL faizleri sürekli yükseltecek. Emekliye ödenen maaşın satın alma gücü sürekli makaslanacak. Vergiler yükselecek. Bir alternatif daha var tabii. TCMB’nin özerkliği lağvedilerek kamu finansmanı para basma yoluyla sağlanacak. O da bizi 1970-2000’lerin yüksek enflasyon ortamına götürecek.

En iyisi, hızlı yaşayıp, herkese borç takarak genç ölmek. Yaşlı halime 1.5 saat tıka-basa dolu minibüste şehir hastanesinde akciğer nakline gitmeye hiç niyetim yok.

 

FÖŞ

Şahsi websitemi yeniledim, ziyaret etmenizi rica ederim

http://atillayesilada.com

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir